Ruhumdaki Tavan Arasında
Serçin Bayram Yazdı: Ruhumdaki Tavan Arasında / "...Ruhumun tavan arasında uzun saatler geçirdim. Uykum geldi, acıktım, susadım, umursamadım. Bitmeyen ihtiyaçlarıma yetişemiyorum..."

Her zaman dinç, zinde ve çalışkan olabilir miyiz? Tabii ki hayır. Zaman zaman ruhumuzdaki tavan arasında kendi içimize çekilmek, düşüncelerimiz,isteklerimiz ve biriktirdiklerimizle buluşmak ve bazen de yine aynı tavan arasında düşüncelerimizi bile terk etmek isteriz. Hiç incinmemiş, hiç incitmemiş, hiçbir hayal kırıklığımız yokmuş gibi önce sadece varlığımızla başbaşa olmak.
Bir makina gibi ‘şarjımızın tükenmesi’ ve ‘şarj olmak’ nasıl da kanıtlıyor kendimizi dinlemeye ne kadar da muhtaç olduğumuzu. Zihnimizi boşaltmak ve yerlerine yeni umut ve düşünceler koymak nasıl da insancıl. Böylesi yenilenmeyi dış dünyada değil, yalnızca ruhumuzun derinliklerindeki mekanlarda, delhizlerde, yani ruhumuzun tavan arasında buluruz.
Ruhumun tavan arasında uzun saatler geçirdim. Uykum geldi,acıktım,susadım,umursamadım. Bitmeyen ihtiyaçlarıma yetişemiyorum.
Bir süre orada öylece durdum ve oturdum, hiçbir şey düşünmeden kendimi dış dünyaya kapattım. Etrafıma baktım, nasıl da dolmuş, istiflenmiş, sıkışmış görünüyor her şey. Sonra yavaş yavaş hareketlenip zihnimi kurcalamaya, düşünmeye başladım. Hayal kırıklıklıkları ve kırgınlıklar yüktü. Kenara aldım, dış dünyaya dönünce yazarak hepsini buradan atacağım dedim kendime. Yüklerle yaşanmıyor. Elime bir bez alıp umudumu bolca püskürttüm, şöyle bir silip parlattım her şeyi. Hayallerimi karıştırdım, düzenledim, güncelledim. Evet, şimdi daha ulaşılabilir oldular. Çünkü beklentilerimi olabilecek sınırlara düşürdüm. Yapabilecek olmam yapmam gerektiği anlamına gelmiyor. Hafifledim. Sadece bir insan olduğumu kendime hatırlatarak ve herkesin de sadece bir insan olduğunu hatırlayarak kendime şefkat gösterdim. Her şeyi yapmak zorunda değilim ve her şey olmak zorunda değil. Herkes ve her şey tamamen kötü değil, tamamen iyi değil. Sınırlarımı korumayı unutmadan dış dünyaya uyum sağlayacağım. Tekrar bu kadar dağılmış ve yükle doldurulmuş bir tavan arası bulmak istemiyorum ruhumda. En azından bir müddet toplu, işlevsel ve güzel şeylerle, mis kokusuyla kalsın.
Şimdi yüzüm daha içten gülmeye başladı. Küçüklüğümde evimizin tavan arasına çıkıp çatıya çıkan kare ahşabı itip ‘gökyüzüne çıktığım’ günleri hatırladım. Evimizin arka kısmında göz alabildiğine zeytintikler, ön kısmında sonsuzluğa uzanmış türül türül kokan deniz. Kendimi kuş cıvıltıları ve manzara eşliginde nasıl da dinlerdim. Tekrar eve indiğim anlarda nasıl da hafiftim. Ben yine her zaman olduğu gibi bugün de her şeyi içimde hallettim. Biliyorum ki başka hiçbir yerde kendimizi bulamıyoruz.
İşlerim, ailem ve hayatıma dönmeye hazırım. Tekrar yorulduğumda yine geleceğim kendimle buluşmaya. Deşarj olmanın, yenilenmenin ve yüklerden arınmanın gerekliliğini kabullenmeden tren rayında yürümüyor. Bir ağacın dört mevsim yeşil olmadığını, yaprak döküp yenilendiği bir döngüde yaşaması gibi varoluşsal ihtiyaçlarımızın olduğunu herkes gibi ben de bilmeliyim.
Sahi, en son ne zaman içinize dönüp kendinizi dinlediniz? Ne zaman içsel bir muhasebeye giriştiniz hiçbir dış etki olmadan? En son ne zaman kendinize şefkat gösterdiniz? Çok mutlu bir hafta dilerim.