Diploma Sahte, Çürüme Gerçek!
Bora Tüfekli Yazdı: Diploma sahte, çürüme gerçek / "Çünkü mesele sadece bir belgenin sahte olup olmaması değil. Mesele; emeğin, liyakatin, birikimin değil; etiketin, bağlantının, kurnazlığın makbul olduğu bir sistemde yaşıyor olmamız."

Felsefe üzerine çalışan yazar ağabeyim Sadık Usta, “Ahlaki bozulmanın temelinde %99 oranında ya parasızlık ya da paraya ihtiras yatmaktadır. Yüzde 1 ise karakter meselesidir.” diyor.
Bu cümle, Türkiye’nin gündemindeki sahte diploma tartışmalarını yalnızca özetlemiyor; aynı zamanda içinde yaşadığımız düzenin ruhunu da gözler önüne seriyor.
Çünkü mesele sadece bir belgenin sahte olup olmaması değil. Mesele; emeğin, liyakatin, birikimin değil; etiketin, bağlantının, kurnazlığın makbul olduğu bir sistemde yaşıyor olmamız.
Bugün sadece diplomalar sahte değil.
Unvanlar sahte, pozisyonlar sahte, başarı hikâyeleri sahte...
Ama o sahte belgelerle elde edilen makamlar ve maaşlar gerçek.
Belki acımasızca olacak ama üniversiteler bilgi üreten kurumlar olmaktan ne yazık ki çıktı. Öğrenciler “müşteri”, akademisyenler “idareci”, diplomalar “ticari belge” haline geldi.
Anlamadan, okumadan, düşünmeden mezun olan binlerce kişi, dört yılın sonunda bir unvan alıyor ama bir birikim kazanmıyor.
Diploma sahte olmasa bile, bugün birçok üniversitede ders anlatacak nitelikte hoca bile kalmadı.
Alanında yetkin profesörler ya yurtdışına gitti, ya köşesine çekildi, ya da yerini “kolay idare edilen” kadrolara bıraktı.
OdaTV’nin haberine göre son yıllarda her şehirde sayıları giderek artan üniversitelere karşın, bölümlerde profesör eksikliği dikkat çekiyor.
1278 bölümde profesör, 1050 bölümde doçent yok. Profesör olmayan bölümler içinde tıp, diş hekimliği, hukuk ve yapay zeka bölümleri dahi bulunuyor.
Üniversiteler sadece tabelada “eğitim kurumu”, fiiliyatta ise mezuniyet belgeleri dağıtan devasa binalara dönüşmüş durumda.
Öğrenciler, eğitimin içeriğini değil, süresini doldurmanın peşinde.
Bu ortamda alınan diplomaların sahte olup olmaması, çoğu zaman detaydan ibaret kalıyor.
Medya da benzer bir durumda. Araştırma yapmadan, belge toplamadan, analiz etmeden sadece "içeriden sızdırılan bilgi"leri kamuoyuna sunarak kariyer yapan kişiler giderek çoğalıyor.
İçerik üretmek değil, bilgi taşımak üzerinden kurulan bir “gazetecilik illüzyonu” var ortada.
Sorun sadece bireysel ahlaksızlık değil. Bu, topyekûn bir sistem arızası.
Çünkü bu düzende artık “ahlak” değil, “fırsat” konuşuluyor.
“Doğru olanı yapmak” değil, “kazandıranı yapmak” esas kabul ediliyor.
Bu çarpıklık sadece fakiri değil, zengini de çürütüyor.
Çünkü parayla alınan her şey —diploma dahil— bir gün değerini yitirir.
Ama asıl kayıp güvendir.
Ve güven bir toplumdan giderse;
Ne okul kalır ortada, ne basın, ne liyakat, ne de hukuk.
Diplomanın sahtesi bir gün ortaya çıkar.
Ama ya vicdanın?
Ve şimdi, haklı bir soruyu bir başka ağabeyim Fevzi Özdemir yöneltiyor:
“Diplomalar sahte, ama makamlar ve maaşlar gerçek.
Ne olacak şimdi?”
Yıllarca o unvanla yetki kullananlar, imza atanlar, maaş alanlar...
Paralar iade edilecek mi?
Peki ya makamlar?
Yetkisiz kullanılmış imzalar, alınmış kararlar, verilmiş zararlar ne olacak?
Bu kadar büyük bir sahtekârlık karşısında, biz vatandaşlar susacak mıyız?
Yoksa artık gerçekten sorgulamaya mı başlayacağız?
Çünkü sessizlik, çoğu zaman suça ortaklıktır.